'''ÇEVRECİLİK ANLAYIŞIMIZDA KAPIMIZ, SİYASET DIŞI VE TARAFSIZLIK İLKESİNDE OLAN HERKESE AÇIKTIR'''

ÇEVRE VE ÇILGIN PROJELER

Erol Uysal
Erol Uysal

Bilindiği üzere 1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde BM Çevre Konferansında alınan bir kararla 5 Haziran tarihi ‘Dünya Çevre Günü’ kabul edilmiştir. BM Üyesi olan ülkemiz de anılan konferans ve birçok milletlerarası  toplantılarda bulunmuş, kararlara uyma konusunda olumlu görüş bildirmiş, bunu imzalamıştır.

Çevre Koruma konusunda bugüne değin çok yazı yazdım. Yararı oldu mu doğrusu emin değilim. Şimdi onlardan bahsetmeyeceğim.  ‘Çevre Kirliliği ve Korumanın ne olduğunu sadece birkaç cümlede toparlamak gerekirse; öncelikle sanayileşme ve turizmin kentlerdeki çevre sorunlarının artmasına neden olduğu gerçeğini vurgulamalıyım. Bunun bütün ülkelerin ortak sorunu haline gelmeye başladığı da ayrı bir gerçektir. Çevre kirlenmesi günümüzde insan, hayvan bitki gibi tüm canlıların yaşamını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Durumu böyle tanımlarken “Sanayi ve turizm yapmayalım mı” diyenler olacaktır. Hayır, olaya at gözlüğüyle bakmayalım. Sanayi ve turizm yaparken kıstaslara, doğa ve çevre korumaya, insanlarla birlikte tüm canlıların ekosistemine zarar verebilecek, bize ayrıntı gibi görünebilecek girişimlere öncelik vermemiz gerektiğini unutmayalım.

Günümüzde siyasi ve popülist politikaların çevre ve doğa konularına zarar verecek ve tanımına ‘çılgın’  sıfatı verilen projeler ürettiklerine ve bunu fiiliyata geçirilmek konusunda ciddi tavır içinde olarak ellerini çabuk tutmak istediklerini görüyoruz. Örneğin, yeni bir boğaz-kanal açmak, yeni bir yerleşin birimi kurmak, tarihi bölgelere yakın yerlere toplu konut projeleri hazırlamak aklıma ilk gelenlerdir. Oysa sanayi ve turizmin olduğu kentlerin asıl sorunu göç ve nüfus yoğunluğunun artışı değil midir? Anılan çılgın projelerin hangisi bu yoğunluğu düşürmeye yardımcı olacaktır? Bana öyle bir proje söyleyin ki kalkınmada geri kalmış, tarım ve hayvancılığın gerilemesiyle işsiz kalmış, özellikle Türkiye Coğrafyasının doğu, güneydoğu bölgelerindeki yurttaşların artık yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalmadan ekonomileri güçlü olarak batıya tatil yapmaya gelebilecek olsunlar…

Gazetelerde okudum. Fethiye-Antalya arasındaki Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi antik kenti yakınına konut yapılacakmış. Oysa bölgenin Uluslararası sözleşmelere konu olan, Avrupa Yaban Hayatı Koruma Birliği’nin yakından izlediği bir yer oluşu göz ardı ediliyor. Uzmanlarca Patara antik kenttin açık hava tiyatrosu yanında restore edilen ve dünyanın bu büyüklükte ilk Parlamento Binası için beş milyon TL. ödenek harcanmış. Sayın Melis Alphan gazete yazısında “Patara’dan para kazanmak istiyorsanız oraya beton villalar dikmek yerine, burayı müze kent mantığıyla kurgulayın. Ama amaç Antalya’nın doğusunda yer kalmadığı için buraları betona açarak rant kapısı yapmaksa o başka” diyor.

Sayın Bahattin Yücel ise “Yeni Dünya Düzeni ve Konyalı Lokantası” başlıklı yazısının bir paragrafında şöyle diyor. “Son yıllarda kentlerin kendi yazgılarına sahip çıkmaları eğilimi belirince, Ticaret ve Sanayi Odalarının turizme ilgi gösterdikleri gözleniyor” … Bunun örneğini Marmaris’te gördük. Marmaris Ticaret Odası Amos Antik kentini turist ziyaretine açmak için Kültür Bakanlığı yetkilileriyle koordineli çalışarak Marmaris’e bir açık hava antik müzesi kazandırdı. Bu tür ve çevre koruma adına kurulmuş sosyal yapılı derneklerin güzel çalışmalar yaptığını görüyor ve mutlu oluyoruz.

Marmaris Çevrecileri Derneği bunlardan birisi olsa gerektir. En son çalışmalarını Marmaris Körfezi kıyı ve deniz sularında yapmışlar.  Bu çalışmaya Muğla Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi öğretim görevlileri ve öğrencileri de katılmış. Alınan sonuçlar ve uzmanların görüşleri derneğin sitesinde yayınlanmış olup, Marmaris Körfezi ve kıyılarıyla, dip ve deniz suyu kirlenme riski açısından çok hassas durumda olduğu, önlem alınmadığı takdirde körfezin kısa zamanda deniz canlılarının yaşamasına uygun ortamdan çıkacağı, ekosistemin yüzmeye ve su sporları dahil birçok aktivitenin uygulanmasına olumlu yanıt veremeyeceği belirtilmiş. Özetle söylemek gerekirse; körfezde  beklenenden daha önce sağlıksız bir ortamla yüz yüze gelinebileceği uyarısı yapılmıştır. Dernek Başkanı Ahmet Kutengin belirli aralıklarla bu çalışmaları yapacaklarını, körfezden su alınarak yetkili kurumlara kirlilik analizini yaptırarak sonuçlarını kamuya duyuracaklarını söylemiştir.

Marmaris Körfezi, deniz suyu ve dibi araştırma ekibi -Mayıs 2011

Sonuç olarak şunu vurgulamak isterim. Şayet iyi bir projeye olumlu anlamda ‘Çılgın’ demek isteniyorsa, bu projenin çevreye uyum, arz, talep ve küreselleşmiş dünyamızda uluslararası sözleşme, uzmanların görüş ve önerilerini alma gibi akılcılık süzgecinden mutlaka geçirilmelidir. Çağımızda, “Ben, biz yaptık oldu” türü yaklaşımlar çağdaş, demokratik ilkeleri tam özümsemiş siyaset ve devlet adamlarına, hatta vatandaşlara yakışmaz. Bu tür ‘oldubitti’lerin acısını gelecekte genç kuşaklar çekeceğinden ve doğa da bunu affetmeyeceğinden gelecekte iyi sözcüklerle anılmayız.

Herkes sağlıklı bir doğada yaşamak hakkına sahiptir.

Okurlarımın şimdiden 5 Haziran Dünya Çevre Gününü kutlar, temiz ve sağlıklı bir çevrede mutlu yaşam dilerim.

Erol Uysal

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir