Kütahya’nın Tavşanlı İlçesi’ndeki Eti Gümüş A.Ş. tesislerinde 7 Mayıs 2011 tarihinde saat 15.30 civarında 5 havuzdan oluşan atık barajının 2 ve 3 numaralı havuz arasındaki setin bir kısmının yıkıldığı bildirildi. Çevre Bakanı Veysel Eroğlu ve Kütahya Valisi Kenan Çiftçi“gerekli önlemleri aldıklarına ve artık risk kalmadığına” ilişkin açıklamaları yaptılar. Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Murat Taşdemir ise, üretimin durdurulmadığı, şu anda çamur akışının devam ettiği uyarısında bulundu ve
“Öncelikle baraj çevresindeki dört köy boşaltılmalı… Barajın taşması halinde sular önce Porsuk Çayı’na ardından da Karadeniz’e ulaşabilir, toplu ölümler meydana gelebilir, Eskişehir’de gerekli önlemler alınmalı, Kütahya ve Eskişehir’de hastanelere panzehir gönderilmeli, kuyu sularında günde birkaç kez örnekleme yapılmalı, tesisin alt sette yaptığı taş dolgu çalışması var, ne zaman biteceği belli değil, ancak iki günde bitemez, suyu pompalamaya çalışıyorlar, fakat bir şeyi unutuyorlar. Üstten suyu çekiyorlar, alttan zehirli çamur doluyor. Ortada bir kaos var. Olası bir yağmur etkileri daha da artıracak. Şu anda hızla devam eden bir felaket var. ODTÜ iki ay önce bu felaketi görmüştü. Çevre ve Orman Bakanlığı ne zaman gördü bunu? Buradaki kapasite artışından bakanlığın haberi var mıydı? Kapasite 360 tona çıktı, atık miktarı 3 katına çıktı. Baraj aynı baraj. Çevre ve Orman Bakanlığı bunu görüyor mu? Felaketin eşiğindeyiz. Çevre ve Orman Bakanlığı gerekli önlemleri almamıştır!” dedi.
Görüldüğü gibi, ülkemizin, insanımızın birikiminin “özelleştirme” adı altında dağıtılması, birilerine çok paralar kazandırmış olabilir. Özelleştirme ile binlerce insanı yoksulluğa sürüklemek, emek olmadan çok büyük paraları halkın sırtından kazanmak, halkı kandırmak demektir; yapılan tüm özelleştirmeler hep böyle; Elbistan linyit ocağı bunun en büyük örneğidir. Özelleştirmelerin, kamu yararı ve sağlığını hiçe sayan, kamu mallarını yandaş firmalara peşkeş çeken uygulamalar olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır! Halkın sırtından çalınan paralar büyük felaketler olarak yine halka dönmektedir. Bu nedenle Bakan Veysel Eroğlu’ nun açıklamasını ciddiye almıyorum.
Siyanürlü yöntem de, toprak altına zehirli asitler kaynar sular ile basınçla yollanmakta, çoğu zaman, zehirli asitler, yer altı sularına karışmakta, daha sonra bu suları içen hayvanlar ve insanlar ölmektedir. Buna en açık örnek Balıkesir’ in Balya bölgesindeki kurşun madenleridir. O bölgedeki atık çamur kalıntıları 72 yıl sonra bile insanları ve hayvanları zehirlemeye devam etmektedir. Yani zehirli atık çamuru yok etmek mümkün değildir.
Bu nedenle, Kütahya’ da Siyanürlü atık çamur barajının çökmesi yöresel ve bölgesel bir çevre felaketidir ve aslında bakanın dediklerinin aksine hiçbir ciddi önlem alınmamıştır.
Yarın, “azıcık siyanür sağlığa faydalıdır diyerek içerse de hiç şaşırmam. İşte bunların yapacağı bakanlık bu kadar olur, ha ÖSYM Başkanı, ha Milli Eğitim Bakanı, ha Kültür Bakanı, ha Adalet Bakanı al birini vur ötekine. Bunların hangisi bugüne kadar işini layıkıyla yapabilmiş ki, bu kadar ihmalkarlığın, bu kadar sorumsuzluğun bedelini ödesinler. Nasıl olsa onlar ödemeyecek, siyanürün karıştığı suyu içmek zorunda kalacak olan bakanın kendisi değil ki, onun için bu kadar rahat davranıyor.
Kütahya’ lılar sanırım siyanür konusunda Bergama halkından pek örnek almamışlar. Eski merhum sanayi bakanı Cahit Aral, Çernobil Faciasından sonra Özal’ın zorlamasıyla Karadeniz’den toplanan çaylardan içmişti ve sonunda KANSER’ den öldü. Veysel Beyimizin Cahit Aral’dan ne eksiği var ki? Veysel Beyde, Erdoğan’ın baskısıyla, Siyanürlü Suyu içiverir. Ha, sonu ne olur derseniz? “Merhumu Nasıl Bilirdiniz?” deyiverir Hoca efendinin biri.
Bir felaket olmasını istemem ama önümüzde yağışlar var. Bu gölet kesinlikle yıkılır. Yıkılmasa dahi topraktan sızan siyanür bir şekilde çevreye ve su kaynaklarına karışıyordur. Yakında toplu ölümler olursa hesabını kim verecek. Kütahyalılar şundan emin olunki, AKP li bakan ölen madenciler için ÇOK GÜZEL ÖLDÜLER demişti. Sizler içinde aynı şeyi söyleyeceklerdir. İktidar için önemli olan, yandaş madencinin para kazanmasıdır. Bir miktar Kütahya’ lı ölmüş ne önemi var ki.
Bu felakette, başbakandan başlayarak, bakan, vali, belediye başkanı, şirket sorumlusu hepsi, ağır suçlu. Ayni kaza bir kaç ay önce Macaristan’da oldu. Bir kaç ay evvel olan kaza tekrarlanıyor, o kazadan ders alıp hiç bir kontrol yapılmıyor. Gerçekten hepsi ağır suçlu, çevre katili. 41milyona satılan işletmenin verdiği zararı düşünebiliyor musunuz? Çevre halkı felakete, fakirliğe mahrum ediliyor. Tek çare, insanların çevresine, ülkesine sahip çıkmasıdır.
Veysel Eroğlu, Kütahya’ da ki siyanürlü atık sudan, DSİ Genel Müdürü ile Tarım Bakanı, Ergene Nehrinden bir bardak su içse, Türkiye’de çevre sorunu kalmaz. Ama onlar asıl görevlerinin aksine kirletici şirketlerin avukatlığını yapmaktadırlar.
Yönetici ve lider olmak, sorumluluk sahibi olmak demektir. Olabilecek kazaları önlemek için tedbir almak demektir. Sorumluluk duygusu ise, insanın onuru ile doğru orantılıdır. Onursuz insanlar asla sorumluluk duymaz ve hissetmezler. Onlara da yönetici değil vurdumduymaz denir.
Mukbil Gülkokan