İnanılacak gibi değil ama oluyor işte…
Marmaris’in dünya cenneti Bördübet bölgesine baraj yapılacak. Bir orman düşünün,içinden nefis bir çay akıyor ve bu çayın denize döküldüğü yerde doğal ama muhteşem bir plaj oluşuyor. İncecik kuma sahip bu plaj, fotoğraflık doğa örtüsüyle değme ressamlara müthiş bir malzeme olur.
Bördübet’te yerli yabancı dergilerin, gazete ve televizyonların överek göklere çıkarttığı bir butik otel, dünya kampçılarının rüyalarına giren kamp-karavan tesisi, doğal ürünler üreten çiftçiler, kovanlarını çam ve çiçek balıyla dolduran arıcılar vardır. Şimdi hepsi ayakta,bu muhteşem bölgeye baraj yapılmaması için direniyor.
Akıllı bir ülkenin, akıllı yöneticilerin baraj için bu bölgeyi seçmesi, Allah’ın insanlığa armağan ettiği bu muhteşem güzellikleri biçmesi, sular altında bırakması mümkün değildir. Ama biz kıymet bilmeyen bir toplumuz.Üstelik güzelliğe karşı gizli bir düşmanlığımız da vardır. Onun için önümüze gelen yeri bozar, dağıtır, perişan ederiz.
Boşuna söylemiyorum, son 15 yılda yarattığımız çevre tahribatını,tüm Cumhuriyet döneminde yaşamadık. Küçük bir inceleme, bu acı gerçeği ortaya çıkarır. Ülkemizin doğal değerlerini acımasızca dağıtan bir dönemden geçiyoruz. Ormanlarımızı madenlere açarak perişan ediyoruz. Akarsularımıza ve çevresine büyük zararlar veriyoruz.
Denizlerimizi kirletiyoruz. Ne bulursak denize atıyoruz. Sanayii atıkları,tüm belediyelerin kanalizasyonları,zehirli maddeler,hatta çöpler hala denize gidiyor. Nutukla çevre temizlenir mi? Laftan öteye yaptığımız bir şey yok. Dostlar alışverişte görsün kabilinden güya düzeltmeler yapıyor, paralar harcıyoruz ama, doğru dürüst bir sonuç alamıyoruz.
3 yılda 4 çevre bakanı değişti.Size yeminle söylüyorum, hiçbirinin çevreye on paralık bir faydası dokunmadı.İşi öğrenene kadar,koltuklarını kaybettiler. Sadece bakanlar olsa iyi,bürokratları da öyle.. Çevre yakın bir tarihte Orman Bakanlığına bağlıydı. Sonradan Şehircilik Bakanlığının koltuk altına sıkıştırdılar. İyi de,çevreyle uğraşan tüm bürokratlar Orman Bakanlığında kalınca,konuyla ilgisiz mühendisler ne yapacaklarını şaşırdılar. Bu şaşkınlık hala sürüyor ve bakan yine değiştiğine göre, sürecek de…
Devletin bir çevre politikası yok. Ciddi bir planlama ve çalışma hala yapılmıyor. Tentürdiyot tedavisinden öteye geçemedik bir türlü. Doğal değerlerimizi ranta kurban etmeye devam ediyoruz hala. Buna dur diyecek bilinçli bir kimse yok maalesef. Bu gidişle olmayacak da.. Yeşili betona yenik düşürmeye devam edersek, cennet vatanımızı doğal güzellikten anlamayanların elinden kurtaramazsak, ilerde çok dövünürüz.
Bördübet’i mutlaka korumalıyız. Üstelik koruma bölgesinde olan bu harika bölgenin üzerine titremeliyiz. Baraj için başka bir yer bulunamaz mı? Kulağımıza kötü şeyler geliyor. İnanmak istemiyoruz ama, ya doğruysa kuşkusu da insanı rahatsız ediyor. İki yıl önce dönemin en yetkilisi buraya gelmiş,bayram geçirmişti.Yöre halkının duyumlarına göre,sonradan hayli de arazi kapatılmış. Şimdi ucuza alınan bu araziler,baraj için devlete fahiş fiyatlarla satılmasın sakın.Elin ağzı torba değil ki büzesin. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler. İnşallah doğru değildir bu duyumlar ve inşallah Bördübet arazi rantına kurban olmaz.
Türkiye elbette tüm imkanlarını kullanacak. Yeraltı ve yer üstü kaynaklarını tabii ki değerlendirecek. Enerjiye dünyanın parasını veriyoruz. Dışarıdan aldığımız Petrole ve doğal gaza, bütçeden önemli bir pay ayırıyoruz. Bu müthiş gideri hafifletmek mümkünse eğer, elbette gereğini yaparız. Ama çevreyi tahrip etmemek, doğal güzelliklerimize zarar vermemek şartıyla …
Son yıllarda inanılmaz ölçüde mermer, taşocağı, HES ve RES ruhsatları, önüne gelene verildi. Bu ruhsatları alanların bir kısmı, fahiş farklarla haklarını başkalarına devrettiler. Hidroelektrik santralleri için tüm akarsuları tehlikeye atmaya gerek var mı? Rüzgar enerji fırıldakları için turizm bölgelerinin göbeğine yatırım izni vermek, doğru bir hareket mi acaba? Hidroelektrik santraline de ihtiyacımız var, rüzgar enerjisine de… Ama bunları doğaya zarar vermeyecek yerlere yapamazmıyız? Örneğin öngörünüm bölgelerini zorlamayacak yerlere…
Hayır, öyle yerlere ruhsat veriyorlar,ormanları ve akarsuları öylesine tarümar ediyorlar ki, görenlerin tepki göstermemesi beklenemez. Gidin bakın Milas –Yatağan arasındaki ormanlara, görün cennet Gökova’nın Karacasöğüt köyü ormanındaki taş ocağını, inin Akdenize ve Antalya-Mersin çevresindeki doğa facialarını seyredin. Bırakın üzülmeyi, ağlamamak mümkün değil.
Ne olur kıymayın cennet vatanımıza. Lütfen acemi bürokratların iki dudağının arasına bırakmayın doğal güzelliklerimizi. Nereye ne yapacağınıza iyi karar verin. Bizim yapılana itirazımız yok, itirazımız seçilen yanlış yerlere ve doğanın kalbine indirilen darbelere…
Her zaman söylüyorum, iktidarlar gelir gider. Ama ülkemizin doğal değerleri böylesine heder edilirse, bir daha geri gelmez.